6 Temmuz 2007 Cuma

Emniyet Kemeri

Didaktik bir post'la karşınızdayız. Özellikle Barış’ın ölümüyle bu konunun altını kalın çizgilerle çekmek gereğini tekrar hissettim. Trafikte –özellikle Türkiye’de- sizin ne kadar iyi bir sürücü olduğunuz değil; o esnada etrafınızdaki şoförlerin ne kadar iyi oldukları önemli. Aslında bir nevi şansına tek parçayız da denebilir.

Türkiye’de her gün onlarca ölümlü kaza oluyor. İstatistikler bir yerde mutlaka yayınlanıyodur fakat içim kaldırmıyo, hem konumuz da bu değil. Eminim bu kazaların büyük bir kısmı çok ufak detaylara dikkat ederek önlenebilir. Uzun yola çıkmadan arabayı kontrol ettirmek, uykusuz olmamak; şehir içinde kurallara dikkat etmek vs. En önemlisi de gerek şehir içi gerekse şehir dışında emniyet kemeri takmak, takmayanı da zorlamak.

Özellikle insanımız kısa mesafede emniyet kemeri takmayı zulüm olarak görüyor. Sanki kısa mesafede kaza yapınca başa kötü bi şey gelmiyor gibi!.. Taksiler de buna iyi bi örnektir. Taksicimiz kemer takmayı kendine hakaret saydığından ya laf eder taktırmaz ya da ön koltuktan kemer yuvasını çıkarmıştır, isteseniz de takamazsınız… Oysa şuradan kemersiz bi sürücünün başına gelenleri seyredebilirsiniz. Kemer taksa çok daha ucuz kurtulmayacak mıydı?

Canını sokakta bulan oldu mu bilmiyorum, bulmayanlar lütfen 100 mt için bile olsa kemerini taksın. — Böyle spekülasyonlardan nefret ederim ama - Belki Barış ve yanındakiler kemerini takmış olsa bugün durum daha farklı olabilirdi.



5 Temmuz 2007 Perşembe

Barış Akarsu ve Bir Seviyesizliğin Anatomisi

Aslında bugün tamamen farklı bi şey yazacaktım fakat tam yatmadan acı haber ve buna bağlı olarak tahammül edilemez rezillikler dizisi geldi. Bir konu değişikliği farz oldu. Barış Akarsu’yu malesef kaybettik, tüm sevenlerinin başı sağ olsun. Sabıkalı bir kavşak, -jandarma raporuna göre- bağlanmamış emniyet kemerleri, hızla gelen bir kamyon ve 3 ölü...

Neyse konumuz bu değil. Konumuz medyamızın Barış hastaneye ilk yatırıldığından beri tavrı. Barış’ın bir “Seda Sayan – Nihat bilmemne” kadar rating getirmeyeceğini düşündükleri için olayı “üzücü kaza” başlıklarıya ilk sayfalara taşıdılar, fakat çok da “şokşokşok, flaşflaşflaş” yapmadan. Fakat internet sitesinden görüldüğü üzere Barış’ın tahmin edilenden fazla seveni vardı ve bu “üzücü haber” günün en çok okunan haberi oldu. Eh rezalet de o zaman başladı zaten ve Barış haberleri ve fotoğrafları gerek internet sayfasının gerekse normal baskının en önemli yerlerine taşınmaya başladı.

Gün geçtikçe de seviyesizliklerini arttırdılar. İlk önce doktorundan herhangi yeni bir açıklama gelmemesine rağmen haberi ve resmini yenileyerek sanki yeni bir açıklama varmış hissi yarattılar. Sonra saçma sapan Yalancı Yarim’den unutulmaz kareler için tıklayınız”, “acılı bekleyişten fotoğraflar”, “Barış’ın son fotoğrafları falan gibi nerde çekildiği belli olmayan konser görüntüleri vs. Sokakta, hastane bahçesinde sıkıntıyla bekleyen, ağlayan insanların haber değeri taşımayan fotoğraflarını yayınladılar.

Bundan birkaç gün önce doktoru ilk umut kırıcı açıklamayı yaptıktan sonra Yalancı Yarim’den rol arkadaşı Merve Sevi ve Barış’ın 4 hayranı baygınlık geçirdiler. Hürriyet ve Milliyet’in bugünkü internet sitelerini okursanız bu yukarıdaki baygınlık haberini aynı cümleyle doktorlar acı haberi verdikten sonra (...) baygınlık geçirdiler diye görebilirsiniz. Diğer 4 hayranını bilemiyorum fakat Merve Sevi dün gece rezil magazin programlarının biri tarafından arandı ve İstanbul’da olduğunu ve yarın Bodrum’a gideceğini söyledi. Amaç belli duyguları sömürelim, vıcık vıcık vıcık.

Gelinen noktada Hürriyet ve Milliyet yazılı basın adına seviyenin düşebileceği en dip noktadalar. Bundan daha aşağıya düşebileceklerini sanmıyorum diye düşünürken bir de Barış’ın hastane odasında can çekişirken çekilmiş fotoğrafları geldi. Hürriyet mal bulmuş mağribi gibi fotoğraflara atladı ve kocaman, kırmızı "DHA*" logosu basarak fotoğrafları yayınladı. Bu fotoğrafların yayınlanmasının hemen üzerine acı haber gelince de inanılmaz bir tepki oluştu. Benzer bi terbiyesizliği Fox Tv’de T.C yasalarına göre suç oluşturmayacak bi biçimde niteleyemediğim programı “Bizden Kaçmaz” ile yaptı. Bu fotoğrafları ekşi sözlük ve bilimum interntet sitesinde görebilirsiniz fakat Hürriyet, Milliyet ve internet sitelerinde göremezsiniz. Zira Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı ve hastane yönetiminin soruşturma açmaları üzerine tırstılar, “fotoğrafları içeren cd bizim yayın arabasının içerisine bırakıldı” dediler. Hatta şu an internet sitelerinde bunu yapanı ayıplıyolar!

Peki biz yedik mi? Hadi hakikaten fotoğraflar size dediğiniz gibi ulaştı. Acaba dev “DHA” logosunu da çeken arkadaş mı eklemişti fotolara. Ne düşünceli adammış yahu, fotoğrafları çekiyor nasılsa Doğan Grubu fotoğrafları yayınlar ben bir de logolarını ekliyeyim diyor. Siz de “aaa bu cd ne” derken yanlışkla klavyeye kahve dökülüyor, ay dur sileyim derken eliniz “ctrl v” yapıyor aaaa noluyo derken bir de enter’a basıyorsunuz bir bakmışız sitenizde “şok fotoğraflar” yayınlanmış. Hakikaten insanları bu kadar salak mı zannediyolar??!

Genellikle insanları beğenilerim yönünde bir şeyi topluca boykota veya almaya davet etmem, edenlere de hoş gözle bakmıyorum açıkçası. Ama dün gece ilk kez camı açıp Hürriyet, Milliyet almayın; Fox Tv, Star Tv izlemeyin diye bağırmak içimden geldi. Toptan karşı olduğum RTÜK’ün internet sayfasına girip şikayet mektubu bıraktım. Çünkü artık bu seviyesizliğe karşı elimden başka bir şey gelmiyor. Ölümden, ölüden bile rating sağlama, internet sayfasına ‘hit’ çıkarma çabanız gerçekten en sağlam mideyi bile bulandırıyor. Siz ve sizin gibiler yüzünden bu ülkede “medya” hakettiği saygınlığa asla kavuşamayacak.

Barış’ın ailesi ve sevenlerinin başı sağ olsun. Çok düzgün bir adamı kaybettik. Seviyenin dip noktaları sizinle devam edeceğiz!

Ek: Hürriyet tam olarak şöyle demiş:

"CD’deki fotoğrafların sırrı
BODRUM’da geçirdiği trafik kazasının ardından tedavi altına alındığı hastanede dün akşam hayata gözlerini yuman Barış Akarsu’nun dün ilk kez yoğun bakımdaki fotoğrafları ortaya çıktı. Kaza gününden beri Özel Bodrum Hastanesi’nin bahçesinden yayın yapan DHA’nın canlı yayın aracına kimliği bilinmeyen bir kişi zarf içinde CD bıraktı. CD’den Barış Akarsu’nun yoğun bakım ünitesinde çekilen fotoğrafları çıktı. Fotoğrafların 1 Temmuz Pazar günü çekildiği belirtilirken kim veya kimler tarafından çekildiği ise tespit edilemedi. Fotoğrafların bırakılmasından 3 saat sonra ise Barış yaşam savaşını kaybetti.

Genç sanatçıyı yoğun bakım ünitesinde gösteren fotoğrafların bazı internet siteleri ile televizyonlarda yayınlanması üzerine Bodrum Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatı ile inceleme başlatıldı. Hastaneye gelen jandarma olay yeri inceleme ekipleri, Barış Akarsu’nun tedavi gördüğü odadan parmak izi aldılar. Hastane Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Abdullah Servet de, "Savcı ile bu işin peşini bırakmayacağız" dedi."
Hemen bir kanıt sunuyoruz. Şu linkten bahsettiğim DHA logolu resmi sol alt köşeden görebilirsiniz (Yüreğiniz el verirse). Dün Hürriyet'te bu resimden (her açıdan) 5 - 6 adet mevcuttu. Sonra dediğim gibi tırstılar.
* Doğan Haber Ajansı'nın kısaltması.

3 Temmuz 2007 Salı

Balcon

Ortalama bir İstanbullu boğazda haftasonu kahvaltı yapmadan belirli bir süre geçirirse agresifleşebiliyor. Eh hergün deniz, boğaz gören İstanbullular için bile hal böyleyken, taa Ankara’dan anne babanız gelmişse, aileyi toplayıp cümbür cemaat boğaza “brunch’a” gitmemek “sizi sevmiyorum” demek gibi bi şey. Eh onları canım kadar sevdiğime göre boğaz yolunu tuttuk...

Son 7 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Bunun 6’sı Ortaköy sahilinde oturarak geçti. Buraya geldiğimden beridir boğaz sahilinde açılan yeni mekan sayısı Türkiye’nin herhangi bir sektöründeki büyümeyi 3’e katlayacak düzeyde. Bu yeni mekanlardan en yenisi de Balcon. Kuruçeşme’deki Macrocenter’in denize bakan tarafında, Aşşk Kahve’nin hemen arkasında konumlanmış. Café’nin işletmecileri aynı zamanda Planet Health Club & SPA’yı da işletiyorlar. Mekana adını veren güzel bir balkon ve harika bir boğaz manzarası var. Balcon’un girişi çok ferah ve şık. Deve bayıltan sıcaklarına rağmen boğazın da etkisiyle tatlı bir serinlik ve bu serinliğe eşlik eden bir esinti var.

Balcon’un "side dish"'leri oldukça leziz. Kahvaltıya gitmemize rağmen denemeden edemedik. Hepsinin fiyatı sabit, 6 ytl. Hardallı patates salatası, fırında patates ve karamelize sebzeler enfesti! (Ayrıca Buğday salatası, yabani pirinç pilavı ve sote ıspanak kökü gibi oldukça vaatkar isimlere sahip side dish'ler de var!) Kahvaltılık olarak light kahvaltı tabağından, sucuklu yumurtaya; light füme hindi göğsü tostundan, müsliye envai çeşit kahvalı seçeneği mevcut. Çekirdek aile olarak 4’ümüz de farklı bir şey seçip birbirimizin yemeklerini tırtıkladık :) Genel olarak yemek komposizyonları özenle hazırlanmış. Olanca açlığımıza rağmen yemeden durup bi renklere baktık. 3500 derecelik İstanbul sıcağının da etkisiyle yemeklerle birlikte söylediğimiz limonata ve portakal suyu çok güzel, ev yapımı vişne suyu ise bir şaheserdi!

Her şey güllük gülistanlık değil tabi... Extra-minimal olarak niteleyebileceğim (elimin ayası kadar) menemen boydan, frankfurter sosislisi de ekmeğinin mikrodalgada ısıtılmış olarak getirilmesinden dolayı (2dk da ekmek kaskatı oldu) tepki topladı. Ayrıca yandaki mekanın havalandırma gürültüsü korkunç. Bütün huzur ortamını bozuyor. Fiyat/performans açısından da o kadar başarılı değil. Yumurta menüsü 7-9, tostlar 7-10, sandviçler 12-20 ytl. Soğuk içecekler 6, çay da 4 ytl (yuh!). Not vermem gerekirse 5 üzerinden 3,43 verirdim [o kadar da netim! :)]

Balcon kesinlikle tekrar ziyareti hakediyor. Zira mayıs ayında güzide İstanbul dergisi editörleri mekana öğle yemeği için uğramış ve oldukça memnun ayrılmışlardı. Fakat bu -kahvaltı- performansıyla daha çok Aşşk Kahve’ye gelip de yer bulamayanlara ve de spor salonundan çıkan kendi müşterilerine hitap eder gibi geliyor.