7 Ekim 2007 Pazar

Konyalım Yürü!

Basında da sıkça duymuşsunuzdur, 30 Eylül itibariyle Hz.Mevlana 800 yaşına bastı! Aslında son 10 güne "ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" lafının komik japonca çevirisiyle haber olmuş bu önemli gün için (Çeviriyi de üşenmedim buldum: “olan şeyi gibi olmakla aynı zamanda ya da olmak için olduğu gibi olan şeyi olunuz” komedi hakkatten!) gerek Kültür Bakanlığı, gerek Mevlana Vakfı, gerekse yerel otoriteler çokça vakit ve emek harcayarak Konya Stadyumu'nda bir konser ve gösteri hazırladılar. MFÖ, Ahmet Özhan, Orhan Şallıel ve Senfoni Orkestrası'nın konser verdiği geceye üyesi olduğum müzikal topluluğu "huuu Allah" nidasıyla katıldı. Neyse konumuz konser değil, Konya.

Konya devletimizin böyyükşehir diye tanımladığı şehirlerden. Yine de hayatınızda büyük üçlüden başkasını görmemişseniz büyükşehir belediyesi verilmiş bu kentleri büyük saymanız mümkün olmuyor. Yine de kesinlikle küçük bir yer değil. Otobüste giderken klişeden taviz vermedik ve "Konya Türkiye'nin en muhafazakar şehriymiş ama Tekel'e göre de en çok Rakı orda tüketiliyormuş" dedik. Bu doğru mu değil mi bilmiyorum ama Konya gerçekten haddinden fazla muhafazakar bir şehir. Sokakta giderken oldukça normal giyinmiş 1-2 arkadaşımıza atılan laflar ve bakışlardan sonra bir milim şüphemiz kalmadı. Shibafu'nun da çok iyi hatırlattığı üzere Mevlevilik gibi hoşgörü öğretisine sahip içinde üniversite bulunduran bir şehrin daha hoşgörülü bir yer olması bekleniyor ama maalesef öyle değil. Konser gecesi Mevlana Vakfı adına konuşmaya gelen hanıma stadın önemli bir bölümünün "kafir" diye tempo tutması -aralarında nasıl bir anlaşmazlık var ise de- kabul edilebilir bir şey değildi.

Konya sokaklarında 100 mt kadar yürüdükten sonra şehirde Mevlana'nın ve öğretisinin ne derecede iz bıraktığını görmek mümkün (Tabi bu iz sadece şekli). Neredeyse Mevlana ile ilgili bir şey görmeden 3-5 adım atmak mümkün değil. Mevlana Berberi, Kasabı, Kebapçısı, Kırtasiyesi, Züccaciyecisi aklımda kalanlardan. Ayrıca Mevlana'nın lafları üst geçitlerden, billboard'lara heryerde mevcutlar. Yine de bu detaylardan çok benim dikkatimi en çok çeken oldukça güzel binaları oldu. Örneğin solda gördüğünüz alelade bir banka şubesi için ne kadar güzel değil mi? Bu sağdaki de Valilik Binası.







Konya'ya gidiş amacımız belli olduğu için Hz.Mevlana Türbesi ziyaret edilecek yerler listesinde ilk sıradaydı. Türbe, kapısında kuyruk olacak derecede kalabalık ve içinde sayısına şaşıracağınız derecede turist içeren bir yer olarak karşımıza çıktı. Yine bir klişe fakat "Elin Avrupalısı" yine kıtanın öbür ucundan kalkmış gelmiş birçoğumuzun haberi olmadığı yerleri, günleri bizden iyi biliyordu.



Türbenin içinde ufak bir müze, mevlevilere ait bir sergi ve bir hediye dükkanı var. Yoğun kalabalıktan tam bakamadık ama müze ve ilintili bilgiler çok da iyi değil gibiydi. Bir çok yerde bilgilerin sadece Türkçe verilmesi turistlerin düşünülmemiş olması bir eksiklikti.

O güne mi özgü bilinmez ama biz gittiğimizde içeridekilerin önemli bir kısmı kızına hayırlı bir koca aramakla meşguldü. En son içeride bir kemana bakarak "Allah'ım kızıma hayırlı bi koca nasib et yarabbi!" diye dua eden teyzeyi görünce sigortalarım attı ve dışarı çıktım. Bu ayrıca kader/kısmet/inanç konulu başka bir postta inceleneceği için geçiyorum.



Konya'lıların patentini aldığı bir yiyecekleri de var: Etli ekmek. Aslında Lahmacun kelimesinin Türkçe'si olan (Lahm: Arapça et, Macun: Hamur, ekmek gibi) bu yemek görüntü bakımından da bilmeyen birisi için gayet lahmacundur. Lahmacundan tek farkı daha az baharat içermesi ve de parça et içermesi. Ne lezzet olarak ne de başka bir yönüyle çok da fazlası olan bir yemek değil.

Özünde Konya 2 günlük bir seyahat için ideal. Daha kısası az, daha fazlası ise sıkıcı olabilir. Tabii önceden iyice araştırıp gidilecek yerleri iyice belirledikten sonra.