9 Ocak 2008 Çarşamba

Yol Hikayeleri Vol 1: İstanbul'da Neden Gerçek Zamanlı Dizi Çekilemez?

Sene sonu gelmiş. denetçiyiz, zibilyon adet depo sayımımız var. 2 günde bir stok sayım listeleri geliyor, arkadaşlarımla 3 aydır esprisini yaptığım Çorum bana patlıyor, gülüyoruz. Bonus olarak Yozgat da veriyorlar 'ordan geçersin yakın...' Olsun diyorum 'sayım cuma, ctesi hiç olmazsa 1 gün annemlerleyim...

Şirket benim için bi uçak bileti alıyor, bana mail atıyor 'bak biletin bu'. Daha önce uçağa binmeme rağmen ilk kez bana bi uçak ayarlandığı için hiç binmemiş gibi acemiyim. Eeee napıcaktım ki ben modundayım. Bir müddet sonra avarel halimi üzerimden atıyorum, on-line check-in yapıyorum, biniş kartımı basıyorum, internet gençliği, çok havalıyım! :)

Uçağa yetişirim diye erkenden çıkıyorum eve gidip bavul topluyorum. Bavul dediğime bakmayın altı üstü 1 t-shirt 2 içlik vs (buzzz gibi gıda deposu saymaya gidiyorum). Evden uçak için çıkıyorum saat tam 18.00. Check-in yaptırdım, biniş kartım 4'e katlı bir a4 olarak cebimde, bavulum yok. Rüya gibi bir yolcuyum THY için. Uçak kurallarına göre havaalanına varmam için tam 1 saat 40 dakikam var. 100 koca dakika! Eh zaten tramvayla gidicem, trafik yok, benden rahatı da yok. Durağa vardım 18.05. Tam durağa gelirken beni tramvaya götürcek otobüs geçti. Olsun moralimi bozmuyorum nasılsa iş çıkış saati vızır vızır otobüs geçiyor. Durakta bekleyen taksici anladı durumu. 'Abi götürüyim mi' diyor, kan kokusunu 3000 mt'den alan köpekbalıkları gibiler maaşallah...

Otobüs 15 dakika sonra 18.20'de geliyor. Ben biraz geriliyorum. Neyse ki yol mucizevi bir biçimde açık. Normal bir hızla gidioruz. Kabataş'da iniyorum tramvaya tam varıyorum, hop tramvay da gidiyor. Küfrediyorum saat 18.35. Bir 10 dk'da orada kaybediyorum, uzmanımız Shibafu'yu arıyor, THY'nin telefon servisi numarasını alıyorum. 

Tramvay babanne yürüme hızında ilerliyor, her durakta birileri kapanan kapıların arasına girerek zorla içeri giriyor. Kapılarını kapatamayan alet her durakta ekstradan yarım dakika duruyor. Tam 30 dakikada Kabataş'tan Aksaray' a gelebiliyorum. Sözde trafik yok, modern toplu taşıma aracı kullanıyorum! İsyan ederek iniyorum ve gördüğüm ilk taksiye dalıyorum. 'Abi 25 dakikada havaalanına varabilir miyiz?' Taksici saatine bakıyor (19.08) 'iş çıkış saati mümkün değil ama atla bir deneyelim'. Sanki başka şansım mı kalmış? Taksici kelimenin tam anlamıyla yardırıyor. Sahile inip transit yoldan havaalanına gidiyoruz. Daha Bakırköy'e gelmeden transit yol tıkanıyor. Sonradan görüyoruz ki kaza olmuş. Transit yolun yanındaki normal yol bomboş, vızır vızır. Bugün benim şanslı günüm! 

19.25 pes ediyorum. THY'yi arayıp bileti bir sonraki uçağa erteliyorum %30 ceza + 20 ytl ekstra. Geç kalışımın bana maliyeti. Neyse diyorum en azından tüm bilet patlamadı (Bu kadar Polyanna'yım). Yol da açılıyor. 19.44'te varıyorum havaalanına. Defalarca kaybettiğim 10-15 dakikaları kaybetmesem çok da rahat yetişirmişim. Taksiden iniyorum Milli Piyango'cu abiyle şakalaşıyorum. Çok rahatım nasılsa daha 1 saatim var uçağa. İçeri giriyorum, güvenlikçi kız gözlerini kısıyor 'Çok tanıdıksınız, acaba TV'den misiniz?' Teşekkür ediyorum 'bugün duyduğum en güzel şey bu oldu!' Kadın üstümü ararken saate bakıyorum 19.51. THY'ci abi 20.00'a kadar biletinizi alın demişti. Yavaş yavaş THY gişesine bakınıyorum. 19.54 anons geliyor: 'Dikkat dikkat Şafak adlı terbiyesiz, nerdesin ulan uçak kalkacak!' 

O an tüm bileti ertelemiş, tv ünlüsüne benzetilen Şafak gidiyor; yerine başı kesilmiş tavuk gibi ordan oraya koşuşuturan Şafak geliyor. Koşa koşa uçağa gidiyorum, güvenlik 'merabaa, nereye hemşerim?' diyor. 'Uçak?' diyorum 'Biniş kartı?' diyorlar. Haklılar. 2. kez pes ediyorum (arka cebindeki ne akıllım?) 19.56 THY gişesine gidiyorum. Yolda bir anons daha: 'Dikkat dikkat Şafak sen tam dayaklık bir adammışsın ya nerdesin kardeşim!' Ben yine kendimi kaybedip oraya buraya koşmaya başlıyorum, bir hostes problem nedir diyor, durumu anlatıyorum. 'Bakın kontuar'daki şu hanım uçuş süpervizörüdür o ok vermeden uçak kalkmaz' diyor. Kadına gidip durumu anltıyorum, bavulsuz olmam ve check-in yaptırmam sayesinde uçağı bekletiyor, 2. kez uçuş kartımı basıyor güvenliğe el kol yapıyor aranmadan şöle bir x-ray'den geçerek uçağa biniyorum. 19.59. 

Uçuş tecrübesi olan yolcular kaşlarını çatarak karşılıyorlar beni. Biliyorlar uçak beni bekliyor. Tüm bagaj yerleri dolu. Koridoru sonuna kadar kontrol ediyorum, geri dönüyorum business kısmına bavulumu yerleştiriyorum. Bu arada tüm hostesler, yolcular bana bakıyor. 'Ulan ne pis adammış be bi yerleşemedi de uçamadık.' Koridor kısmında oturan neredeyse herkese el bavulumla çarpıyorum. Su katılmamış Mr.Bean performansımla sonunda yerleşiyorum, uçuyor ve konuyoruz. Mutlu son.

Uçaktan iniyorum, cüzdandan para almam gerekiyor. Cüzdanla beraber bir kağıt da çıkıyor. Çıktısını aldığım biniş kartım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor.

**

Bilenler bilir, 24 çok tutunca hemen yerli versiyonunu yaptılar. Adı mahşer. Dizinin rezalet kötü olduğunu söylersem çok da şaşırmazsınız sanırım. Şurada da yazmıştım zaten bu kafada olduğumuz sürece adam gibi dizi çıkmaz bizden. Tutmuş dizinin aynısı al, 2 ayrıntı değiştir olsun sana 'Türkiye televizyonlarını kasıp kavuracak yeni dizi!' Tabi ki Mahşer'in sonu da farklı olmadı. 4. bölümde cuma geceyarısı 00.10'a alındı, sonra da ne oldu bilmiyorum açıkçası... Zaten İstanbul'da geçen bir gerçek zamanlı dizi düşünemiyorum. 24 bölümün 12'si trafikte geçen dizi mi olur? :)

Vakti zamanında bu konseptle ek$i sözlük'te çok dalga geçilmişti. Şuradan okuyabilirsiniz.