10 Mart 2010 Çarşamba

Anlayış farkı :)






5 Şubat 2010 Cuma

Shibafu Yayında!

Çok saygıdeğer, çok sevdiğim saydığımız canımızın tam içi shibafu yayında! Kendisi kediliğini konuşturarak blog açtıktan 3 yıl sonra birden yazası geldi :)

Benim gibi yapmaz bol bol yazar işalla! :)

11 Eylül 2009 Cuma

Sel Üzerine Sayıklamalar

AKP'nin içinden çıkan yeni bir tip yönetici modeli var. ''Sayı saymayı bilmiyor ya da dayak yememiş'' bu model yönetici için söylenmiş resmen. Üzeri teflon kaplı bu bıyıkzadeler kesinlikle her türlü başarıyı sahiplenirken diğer tüm başarısızlıkların suçlusu bir başkası oluyor. Aslında ortalama türk yönetici tipi gibi gelse de bu, daha önce hiç bu kadar aymazı, utanmazı/arlanmazı gelmemişti. Hayretler için de, yıllardır, izliyoruz.

Tayyip Erdoğan, en güzel örnek elbette, bir çok konuşmasında ''CHP döneminde karneeeeeeeeeeeeeeyle ekmek alıyordunuzzzzzzzz. Neyse ki biz geldikkkkkkkkkkkkk!!!'' gibi söylemlerle IQ ortalaması 15-25 arası değişen kitleyi gaza getirir alkışlar kopar. Kastettiği karneli dönem 1940'lardır elbette, II. Dünya savaşı dönemi.

Şimdi selle birlikte suçlu, 16 yıldır kendilerinin yönettiği şehirde, İstanbullu vatandaş ve CHP oldu :) Hani azcık daha utanmasalar ''Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda buraları almayacaktı hacı, biz ne yapalım?'' diyecekler...

1. EKOLOJİK KIYAMET: Gezegenimizi çok kötü kullanıyoruz. Teknolojik gelişmelerin karşısında doğayı ciddi tahrip ettik. Ekolojik kıyametten ve iklim değişikliklerinden bahsediliyor. İnsan olarak çevreye ve doğaya saygılı olmalıyız. İşte bir ekolojik kıyametin sanki habercisi iklim değişikliklerinin getirdiği sıkıntıyı hep birlikte yaşıyoruz. Gezegenimiz ciddi bir sıkıntı çekiyor. Yağışların dengesizliği bunu gösteriyor. Son 80 yılın en büyük yağışının birkaç saat içinde İstanbul’a düşmesinin karşısında insanın bu doğal afetler karşısında yapacağı bir şey kalmıyor. Bunlar olağanüstü hal. İnsanoğlu bu gibi afetlerde çaresiz kalıyor.

2. ISLAH DEĞİL İŞGAL: İlmi olarak meseleye bakmak gerekir. Derelerin ıslahından çok, problem derelerin üzerine yapılan birtakım kaçak yapılardan kaynaklanıyor. Silivri’de bir dere yatağını gördük. Geçmişte Mimar Sinan yapısı köprünün bir bölümü işgal edilmiş. Elbette taşkın olacak bu çok açık. Ama maalesef hemen derenin yanında dört-beş katlı binalar inşa edilmiş.

YAPILAŞMA ÖNLENMELİ: Küresel iklim değişikliği nedeniyle taşkınlar daha da artacak. Vatandaşlar dere yataklarını işgal etmeyecekler. Dere yatağını işgal ederseniz, bir gün dere mutlaka işgal edilen yatağını geri alır. Burada vatandaşlara büyük iş düşüyor. Özellikle imar planlaması yapılırken, belediyeler yer darlığı sebebiyle dere yataklarını kapatarak, yer kazanmak adına geçmişte hatalar yapılmıştır. Kaçak yapılar varsa, yerel yönetimlerin bunu kesinlikle önlemesi gerekiyor.

3. “Ayamama Deresi, İstanbul’un sorunlu bir deresi. Ayamama Deresi bir sonuçtur. İstediğiniz kadar tedbir alın dereyi beş kat büyütüp, iki kat derinleştirin diğer kısımlarda yeterli altyapınız yoksa zaten su oradan yol bulup oraya iniyor. Sadece bir Ayamama Deresi değil. Sorun İstanbul’un sahilden kuzeye doğru ve doğudan batıya doğru yapılaşmasındaki standart dışı uygulamalar. Karayollarına bağlantı yolları, mahalli yollar, orada yapılan köprüler var. Onlar oranın günlük ihtiyaçlarına göre planlandığı için onlar böyle bir felakette hizmet yerine engel oluşturmaya başlıyor, olay bundan ibarettir.”

Şimdi ben size yukarıdaki açıklamalardan 1 numara için GreenPeace Türkiye ve Balkanlar Koordinatörü AB, 2 Numara için İstanbul Şehir Planlamacıları Odası ve Mimarlar Odası başkanı CD, 3 Numara için de dünyaca ünlü mimar ve şehir planlama gurusu EF desem inanırsınız. Oysa;

1 Numara: Kadir Topbaş,
2 Numara: Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu (Milletvekili seçilmeden İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü dahil Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı çok sayıda kurumda üst düzey yöneticilik yaptı)
3 Numara: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım (1994-2000 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deniz Otobüsleri İşletmeleri (İDO) Genel Müdürlüğü yaptı).

4 dönemdir bunları seçen seçmene ne desem az... Artık belli oldu bu şekilde ders çıkmayacak, suratına pislesen nimet diyen tuhaf mazo bir seçmen. Bu adamlara sel de ulaşamıyor, bari yıldırım falan da ulaşmaz acaba?

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Büyük Düşünmek

Bavul topluyorum, haberleri açtım Memedali Birand kekeleyerek konuşuyor. Türkiye gündemi tatile girmek bilmiyor, ''belge/kağıt parçası'' falan filan. Her şey yolunda yani panik yapmıyorum.

Bavul biterken ciddi haberler de bitti ve Türkiye haberlerine geçti Kanal D. Elemanın teki, İstanbul'da, gecekondusuna kanalizasyon hattı çekmek için kepçe kiralıyor! Sonra gecekondusu kepçe ile kazdığı toprağın altında kalıyor (Toprak kayması).

Ölen yok, yaralanan yok. Neyse ki. Konumuz o değil aslında. Büyük düşünmek dedikleri tam da bu değil midir? :)

Kapanırken size ikoncan Deniz Arman'ı sunarım. Leziz bir ten rengi yakalamış kendisi. Ahahaha :) Tam Denzel Washington olmuş, Hollywood'a göz kırpmış (Bir büyük düşünme örneği daha :p)


25 Haziran 2009 Perşembe

Hesap İşletim Ücreti

Bu ücretle ilgili bir bankacı ve "her şeye muhalif durmam lazım gelir" tandanslı ekşi sözlük'çü hariç 3 aşağı 5 yukarı herkes aynı fikirdedir: "Hesap işletim ücreti 'yasal' yolla yapılan bir hırsızlıktır."

Gülümseyerek karşıladığım "ama onlar da bir hizmet veriyor, bunun karşılığı bikbik" savunmasının, ki orijini hepimizin sevdiği değerli Pollyanna
'dan gelmektedir, cevabı çok defa verildi. yine de örnek olsun diye detaylandırarak tekrar anlatacağım:

Bankalardan, diğer tüm kâr amaçlı işletmeler gibi, bir hizmet alındığı ve bunun karşılığında bir ücret ödenmesi konusunda hem fikirim. bunu bir not düşeyim. Zira bankalar da, gerizekalı
olmadıkları için, sizden yaptığınız tüm işlemler için para alırlar:

- İnternet şubesi
nden döviz alırsınız, komisyon alırlar.
- Fon alırsınız, komisyon alırlar.
- Kredi alırsınız, dosya ücreti ve faiz alırar.
- Kredi kartı ile nakit para çekersiniz sizden nakit çekim komisyonu alırlar.
- Kredi kartı borcunuzu ödemezsiniz, faiz alırlar.

Bunlar temel bankacılık işlemlerinden kazanılan paralar. Bunlara ek olarak;


- Atm
'den hesap özeti basmak isteyince hesaptan para düşenler,
- İnternet şubesinden havale yapınca para kesmeler,
- Şubeden havale yapmak isteyince komisyon kesmeler,

de listeye eklenebilir. bu noktaya kadar alınan paralar, komisyonlar ve ücretlere çok da itirazım yok. Zira o Pollyanna'ların da belirttiği gibi adamlar bir hizmet veriyor ve hizmetin bedeli de vardır. Tüm bunlara ek olarak ben bir hesap sahibi olarak hesabımda para tutuyorum, fatura ödüyorum (banka o parayı da bir müddet işletir) ve maaşımı o hesaba yatırıyorlar. Yani banka hesabımdaki paradan da para kazanıyor. Bu noktaya kadar her şey bana işin doğası için de çok normal geliyor (ecnebilerin ordinary course of business dedikleri).

Amma ve lakin, banka bana hesap açmışsın bunun ücreti de yıllık 60 tl derse bebek, oh bebek, ben dellenirim. Neden mi? zira bu istenen para hava parasıdır
. Bakkala gittin, adam bakkal açmış evinin yanına (atm/şube), peyniri ekmeği ayağına getirmiş (dolar/ kredi), yerleri temizliyor, çırak çalıştırıyor bir masraf yapıyor (şubede adam çalıştırıyor, atm'ye para yüklüyor) ve tüm bu masraflarını hizmetinin fiyatına giydiriyor. Napıyor? 0,7 tl'ye mal ettiği cola'yı 1,25 satıyor. Burdan çırağın parası, bakkalın kirası ve ürünün maliyeti çıkıyor (komisyon, faiz ve dosya ücreti vb). bakkala bu yetmiyor çünkü bakkal hırsız, çünkü bakkal arsız. "bana aylık 10 tl hava parası verceksin, ben adam çalıştırıyorum, masraf yapıyorum hizmet veriyorum" diyor.

Bakkal örneği kusursuz bir örnek. şimdi burada "ama onlarda hizmet, onlar da bedel saldknasdfsdfssldka" diyenler bakkalından bu tavrı görse baton sucukla o bakkalı kovalamazlarsa ben de bir bok
bilmiyorum!

Kaldı ki ben hesap işletim ücretine,
makul olmak kaydıyla, çok da karşı değilim. Yaparsın 5 tl adam gibi ben yine öderim onu, yine huysuz emekliler gibi söylenerek. Ama 65 tl yaparsan hesap işletim ücretini (Akbank, link) ben o kulelerini başına yıkarım senin!

İlla Kayseri
'deki deliren muhtar gibi yapmayın adamı (Video). Biraz insan olun, biraz adam olun, delirtmeyin adamı!

Ayrıca; bankalara ödenen ücretler söz konusu olunca hemen "yurt dışında şöyle ama..." savunması gelir. O yurt dışındakileri bağlayan bir durum olup, benim zerre umrumda değil açıkçası. Kaldı ki, misal yurt dışındaki bankalar gerizekalı olmadıkları için bok varmış gibi her köşebaşına kendi atm'lerini açmazlar. Beraber kullanacakları ortak atm'ler açarlar bu da masrafı oldukça kısar (hani atm açmak süper masraflıydı ya). Bizim bankalarımızın salaklığını ben finanse edemem kimse kusura bakmasın.

Hesap işletim ücreti ve kredi kartı aidatı yasal soygundur. Adam gibi seviyelere çekilmedikçe, 6 yıl oldu, ödemiyorum asla da ödemeyeceğim.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Terminator Salvation!

Tek kelimede özetlemek gerekirse, yazık. Terminator serisi bir felsefesi, 'robot vs insan' üzerine söylecek bir çift sözü olan bir seriydi. Siz bunu alıp Robocop derinliğinde bir film yaparsanız; senaryonun her yeri mantıksızlıktan dökülen bir hale sokarsanız insanlar isyan ederler.

Filmde o kadar çok saçmalık var ki imdb'nin hataları dizdikleri sayfalarına sığmaz. Filmle ilgili, senaryodaki mallıklarla ilgili tonlarca hatayı ekşi sözlük'teki yorumlardan ve sinemaestro'da Bilge Çınar'ın yazısından okuyabilirsiniz. Daha da üzerine eklenecek bir sözüm yok.

Lakin filmin bir mesajı var. En sonunda dillendirmişler. Oraya gelmeden, seriyi kült yapan şeyin filmin ve aksiyonun arkasındaki tüm o robot vs insan felsefesiydi. Bunu çıkardığınız zaman seri zaten hemen Robocop'a veya atv'de gece 22'den sonra yayınlanan dandirikten Amerikan Bilim Kurgu filmlerine bağlıyor.

Şimdi 1984'te ve 1993'te muhteşem 2 film çekmişsiniz, zaman yolculuğu ve insan vs robot üzerine güzel laflar sölemişsiniz. 2000'deki ufak kazayı (Terminator 3: Rise of the Machines) affettik diyelim. Sizin üzerinize aynı konuları işleyen Matrix üçlemesi çekilmiş, Battlestar Galactica gibi (insan vs robot) bir şaheser 5 yıl tv'de dizi olarak yayınlanmış, Bence çok iyi olan, Terminator Sarah Connor Chronicles yayınlanmış vs...

Siz de bunların üzerine bir film yapmışsınız. Yıl 2009. Filmin ana fikri: İnsanlarla makineleri ayıran en önemli özellik insanların kalbidir (Our heart that's what makes us human" dedi filmde yanılmıyorsam). Yek yeaa! İyi ki söyledin...

İşte bunu, bu sığlığı bu basitliği asla kabul edemem ben. Bu ilkokul 2 düzeyindeki ana fikire nasıl yapımcılar 200 mio USD yatırır, senaryoyu kimse mi okumaz... Eğer bu yapımcı yönetmen, senarist topunu değiştirmezse 5. filmde ya kara para aklıyordur ya da ileri derecede mal bir arkadaş.

Gidin sinemada görün. Sonra okuduğunuz yorumların büyük bir kısmının doğru olduğunu göreceksiniz.

4/10.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Cumhurbaşkanlığı Makamı, Kayıp Tril'ler ve Dokunulmazlık

Yaşım 27. Ömrüm yeter de dokunulmazlık konusunun halledildiğini görür müyüm? Emin değilim. Banka soyup milletvekili olunabilen curcuna bir ülke burası. Milletvekilini bu kadar yüksek bir yere koyan başka bir ülke var mıdır acaba?

Siyaset meydanı izliyorum bi 3-5 yıl önce. Mehmet Gül hararetli bir tartışmanın ortasında bir katılımcıya "Milletvekiliyle konuşuyorsun, haddini bil!!!" demişti (Ki katılımcı adam saygısızlık yapmıyordu, itirazını dile getiriyordu).

Milletvekillerinin artık kürsü harici dokunulmazlığı olmamalı. Sırf bu dokunulmazlık yüzünden az daha Cem Uzan adlı bir siyasetçimiz olacaktı. Resmen böyle bir proje direkten döndü!


Cumhurbaşkanının dokunulmazlığı tamamen ayrı bir muamma. Bazısı var der, bazısı yok, düzenleme varmış, oymuş buymuş. Bu konuya bir ben mi takılıyorum çok merak ediyorum: Cumhurbaşkanlığı öyle bir makam ki oraya getirilen kişinin dokunulmazlığa ihtiyacı olmaması gerekiyor. Eğer bir şekilde yargılanması durumu varsa, bence yargılansın derim. Devletin başı, protokolün 1 numarası.

Burada 'de facto' bir durumdan bahsediyoruz. Basit suçlara karşı dokunulmazlıkla korunan bir devlet başkanı olur mu? Olursa o devlete ne denir?